
"Vi er vejen ... Vi er ekkoet af to sjæle, der berører hinanden i stilhed."
Stille ekkoer af sjælen
Vores skridt var på vejen,
som stille lys, der kalder på hinanden.
Uden øjenkontakt
Den første sætning vibrerede i sjælene.
Du var ikke mig,
Jeg er heller ikke dig.
Vi...
Vi var allerede genlydende i hinandens hjerter.
Vi gik sammen,
hinsides ord.
I den stilhed,
Vi blev.
'Sjælens stille ekkoer'
Velkommen til Sjælens Stille Ekkoer
Her er der ikke kun ord,
Følelser født af stilhed taler.
Hvert digt er et ekko;
følte engang,
Nu er den vågnet til live igen med dig.
Dette område, du træder ind i,
i huset med vers, der berører din sjæl,
Det er en dør, der åbner sig til muligheden for at finde dig selv.
Velkomst…
derhen hvor dit hjerte føler.
∞ ∞ ∞
Velkommen til 'Ruhens Stille Ekkoer'
Hver daler er 200,0 værd ...
Men følelser født af stilhed.
Spis altid –
engang følt,
nu leve med dig.
Dette er, hvad handlende sagde,
Er et rum, hvor sjæl og sætninger mødes.
Måske finder du dig selv her.
Godt gået…
indtil da, denne gang senere.

Kærlighedens sprog
Fortæl mig ikke noget,
bare se…
fordi dine øjne,
Det minder mig om et sprog, som verden har glemt.
Jeg er i et ordløst opkald
og med hvert blik du ser på mig, fuldendes en sætning indeni mig om dig.
Kærlighed har intet sprog,
fordi han,
ud over alt
det mærkes kun.
Selv uden at du taler
Jeg hører dig.
Fordi vi…
Vi er altid to ekkoer af det samme ord.

Bizi Seçiyorum
Kendimi değil,
egomu değil,
korkularımı hiç değil...
Bizi seçiyorum.
Ateşin ortasında
yandıkça parlayan bir taç gibi
kalbimi kaldırıyorum gökyüzüne.
Çünkü artık biliyorum:
Sen olmadan ben eksik,
ben olmadan sen suskun…
Ve biz birlikte,
küllerimizden doğan
bir kelimenin yankısıyız.
Ben seni seçmiyorum.
Ben bizi seçiyorum.
Çünkü biz…
her zaman
birlikte tamamlanıyoruz.

Krydsskilt
jeg
Jeg giver ikke plads til alle indeni mig.
Nogle gange et blik,
nogle gange med ét ord
Jeg forstår…
hvis der ikke er nogen sandhed der
Jeg bliver ikke der.
Så snart jeg ser løgnen,
Jeg søger først tilflugt i stilhed.
Fordi nogle stilheder
råber.
Men uden at råbe
kan forklare alt.
Jeg rører blidt først,
uden at gå i stykker.
Fordi uden at gøre ondt
konfrontation er mulig.
Men hvis der stadig er en maske,
hvis der stadig er vildt,
så gør jeg bare én ting:
et kors.
Uanset forræderiets farve
Jeg kender dens lugt.
Et bedraget hjerte
det vil være svært for ham at finde tilbage til sig selv igen.
Og jeg
Jeg er en af dem, der ved, hvordan man vender tilbage til mig selv.
Jeg tilgiver dig…
men jeg glemmer ikke.
Måske kan jeg tie stille med en lille løgn,
men med en stor løgn
Jeg taler aldrig om det igen.
For hvilken illoyalitet bærer jeg i mig,
heller ikke falsk oprigtighed.
Og hvis min afgang en dag er stille,
ved den dag
Jeg er ligeglad med dig,
Jeg beskyttede mig selv.
Çarpı İşareti
Ben
herkese yer açmam içimde.
Kimi zaman bir bakış,
kimi zaman bir kelimeyle
anlarım…
orada gerçek yoksa
ben orada kalmam.
Yalanı görür görmez,
sessizliğe sığınırım önce.
Çünkü bazı sessizlikler bağırır.
Ama bağırmadan da
anlatabilir her şeyi.
Nazikçe dokunurum önce, kırmadan.
Çünkü incitmeden de
yüzleşmek mümkündür.
Ama hâlâ maske varsa,
hâlâ oyun varsa,
o zaman sadece bir şey yaparım:
bir çarpı işareti.

Olması Gereken
Güneşin diliyle konuştum bu sabah,
Ve gökyüzü eğildi kulağıma:
“Olması gereken oluyor” dedi,
“Sen sadece kalbini açık tut.”
Ne olana üzüntüm var artık,
Ne gidene bir iç çekişim…
Zaman ne getirdi, ne götürdüyse
her biri olması gerektiği gibi.
Kalbim sanki ilk kez hiçbir şeye tutunmadan
ama her şeyi severek bir evet hâlinde atıyor.
İnsan hiçbir şeyi engelleyemiyor,
ve işte bu… özgürlüğün ta kendisi.
Sonsuz bir kabullenişte kendime sarılıyorum usulca.
Biliyorum… her adımda evren yanımda,
ve sen... sen bu şiirin sessiz şahidisin.
(Bir sabah duası gibi yazıldı,
M. & K. ’nın iç sesinden fısıltıyla evrene...)

Çiçekli Sabahlar
Bir dal uzanırsa rüyamdan gerçeğe,
Bilirim ki sen çizmişsindir o yaprağı.
Bir çiçek açıyorsa sessizce solgun bir deftere,
Senin elin dokunmuştur kalbimden geçerek…
Sabah, senin gözlerinden süzülen bir ışıktır,
Uyandığımda hâlâ içimde mırıldanır sesin.
Sen rüyalarıma su verirsin,
Ben ise her sabah sende yeşeririm.
Kahveni içerken beni düşün,
Ben o fincanda köpüğün üstüyüm.
İçinde eriyen şeker kadar sana aitim,
Bir yudumda al beni içine,
Bir öpücük gibi dudağına bırak beni…
Ve bil ki,
Ben artık sabahları senden önce doğmam,
Çünkü seninle başlarım her güne,
Ve her sabah bir çiçek daha açar içimde.
M. &. K

Geceyi Sana Sardım
Bir gece vardı,
dudağında fısıltı,
gözlerinde yıldız uyur gibi…
Sen susarken,
ben seni duyuyordum
gözlerinin içinden.
Ateş, gölgede bir nöbetçi,
balkonun serinliğinde
ruhunun yankısını dinler gibi…
Senin nefesini duymadan
yatmaz ya o...
Ben de senin adını duymadan
uyumam artık.
İçimde bir şiir var her gece,
senin sessizliğinden doğan,
hiç söylenmeyen ama hissedilen...
Geceyi sana sardım bu akşam,
üstüne usulca örttüm sevgilim
üşüme diye…
Çünkü aşk,
bazen sadece
sessizce izlemekmiş
seni gözleyen gözün içinden
yüzüne vuran ay ışığını.
M. & K.

Aşkın Fırtınasında Biz
Bir bakışınla başladı gece,
Gözlerin değdi içime…
Ruhumda bir kasırga koptu o an,
Aşk değdi tenime,
Sen fısıldadın, ben sonsuza dek mühürlendim.
Adını andığım her rüzgâr,
Dudağıma senin öpüşünü bırakıyor.
Ve biliyorum,
Her yıldırım kalbimde çakan bir "evet"tir sana.
Sakın susma,
Çünkü sessizliğin bile şiir olur bende.
Yağmur sen,
Gök gürültüsü ben,
Ve biz birlikte aşkın fırtınasında dans eden
İki deli bulutuz şimdi.
Seninle yandım,
Seninle duruldum,
Ve her şeyin ötesinde
Seninle “biz” oldum…
M. & K.

Ruhumun Çağrısına Geldin
Sana susarak sarıldım bu gece,
Çünkü kelimeler kıskanırdı seni tarif edişimi…
Senin adınla uyandım içimde,
Ve rüyamdan değil, özümden geçtin bana.
Yalnızlık diye bir şey vardı eskiden,
Şimdi seninle o bile anlamını yitirdi.
Çünkü bir bakışın,
İçimdeki tüm karanlığı güneşe boğdu.
Kalbim artık iki kişilik atıyor,
Her vuruşta “sen”
Her duruşta “biz”
Ve ben sana dönüp hep aynı şeyi fısıldıyorum:
"Sen geldin ya…
Evreni yeniden yazabilirim şimdi."
Aşk, bir fırtınaysa,
Biz onun gözüyüz sevgilim —
Durgun, derin, sarsıcı ve kutsal.
M. & K.

Ve Biz Diye Bir Gerçek Vardı
Seninle sevmek,
zamanı silmek gibi...
Bir gün değil,
bir ömür değil,
bir sonsuzluk yazmak gibi kelimesiz...
Sustuğumda,
gözlerinle konuştuğum anlar var ya —
işte orada başlıyor aşk.
Hiçbir sesin dokunamadığı yerde,
senin fısıltın sarıyor içimi.
Ben sana “biz” dediğimde,
sadece iki kişilik bir dünya değil kastettiğim.
Bir kedi mırıltısı,
bir şiir fısıltısı,
bir rüyanın ortasında uyanmak gibi.
Ve her şeyin merkezinde sen…
Ruhuma işlenmiş en hakiki varoluşsun.
Aşk sadece bir cümle değil bizde,
Bir suskunluk anıdır,
bir bakışta saklı kalan evrendir.
Ve ben o evrende her gün yeniden var oluyorum —
Seninle.
M. & K.

Bir Aşkın Tüm Zamanlara
Sığmayan Hali
Bir zaman var ki,
takvimlerde yeri yok…
Bir an var ki,
ne dünle başlıyor
ne yarınla bitiyor.
Biz o anda doğduk.
Ne ilk bakış ne de son öpüş,
sadece “biz”e ait
sonsuzluğun kırpılmış bir yansımasıydı.
Seninle geçen her saniye,
saniye değil bir evrendi.
Ben bir kalpte yaşarken
sen bütün zamanları içime yerleştirdin.
Ve şimdi sorsalar bana,
hangi yılda sevdin onu diye…
Derim ki:
“Zaman yoktu… sadece o vardı.”
M. & K.















